Çalışma masamda oturur iken
Sen arkamdasın
Konstantiniyye olarak
Şimdi ise seni önüme alıyorum
Ve burada sensin kendinsin
Öylesine güzel
Güzel olduğun kadar
Gencecik Türkmen gelinleri gibi kibar mı kibar
Senin minarelerin göklere dalıveriyor
Ve de bize sunduğun
Aşkın
Sonsuzluğuna
Yansıyor
Teşekkür ederim şehrim
Teşekkür
Seni kapanların yağmalayanların değil
Ancak seni okşayanların adına
Ardımda Konstantiniyye'sin
Önümde ise gelinsin
Sonuna kadar nağmece elegant
Hatta sonrasında dahi
Rifat Emin
(Makedonca yazdığım "Belâ" adlı şiir destemde yer alan şiirimin tarafımdan Türkçeleştirilmiş şekli)
Tuesday, August 27, 2024
DÜNYANIN BAŞKENTİ
Sunday, August 18, 2024
NE OLACAK ANAVATANIMIZIN HALİ?!
Makedonya'lı bir Türk olarak, benim gibi, çoğu buralı Türkler, uydu antenleriyle Türkiye yelevizyonlarını izliyor. Öyle ki, dışardan bile olsa, anavatanımızdaki hadiselerden bihaber değiliz. Babam, bura Türk toplumu için "küçük bir Türkiye" diyordu. Gözümüz orda.
Gelgelelim konumuza. Ne olacak Anavatanımız Türkiye'nin hali meselesine. Kötü gelişmelere tanık oluyoruz, ancak iyi ve müspet gelişmeler de yok değil, hatta daha çok bile diyebilirim.
Son zamanlarda herkesin kafasını kurcalayan bir konu dolanıyor. 3. Dünya Savaşı kapıda bekliyor desek hiç abartmış olmayız. Kimisi buna "savaş çığırtkanlığı" diyebilir. Cevabım kısa ve net: sadece olup bitenlere realist bakıyorum ve gerçekçiyim.
Kanımca, şu anda, Türkiye'nin 3 büyük sorunu var. Birincisi, milyonlarca mültecinin ülkenin demografik yapısını darmadağın etme ihtimali. İkincisi, karmakarışık bir ortam ve atmosfer oluşturup hainler tarafından tertipleyerek, sivil iç savaşa yol açmak. Ve üçüncüsü, iç siyasette yaşanan kaos ve belirsizlik, hatta, had safhada bir "siyasi ticaret" keşmekeşi.
Alternatif, çözüm, çıkış yolu ve perspektif her zaman bulunur. "Ümitsiz durum yoktur, ümitsiz insan vardır. Ben ise ümidimi hiç yitirmedim" (Gazi Mustafa Kemal Atatürk"). Apolitik dünya bakışıma rağmen, yine de meraklılara politik sahnede yer alanlar arasında, şahsi tercihim ve favorilerim bu üç kişiden yana: Mansur Yavaş, Ümit Özdağ ve Muharrem İnce.
Diğer, hiç küçümsenmeyece bazı başka sorunlar da mevcut: ekonomik kriz, enflasyon ve faiz meselesi, ki, halkımızın psikolojik bunalım geçirmesini tetikliyor.
İktidar ile muhalefet arasindaki (hatta iktidarın ve muhalefetin kendi içindeki) ilişkiler sabit ve belirgin olamıyor hiçbir şekilde. Herşey çok hızlı değişiyor, iç siyaset karmakarışık, berbat ve oturakli degil, nacizane fikrime gore. Son zamanlarda AKP ile CHP arasında birşeyler "oluyor" gibime geliyor, sanki bir yakınlaşma oluyor varsayımını ileri sürüyorum. Öylesi gibime geliyor. Bazı "ortak noktalar"da buluşup, (belki gizli) uzlaşma ve barışma kokulari geliyor.
Yazıma edebiyatla son vereyim: "Her ümitten sonra, yeni ümit doğar" (babm İlhami Emin); "Uzaklarda bir yerlerde güneşler doğuyor" ("Dönence", Barış Manço).
Monday, August 5, 2024
ARMAGEDDON
Çatışma, nefret, kindarlık, diğerini çekememezlik, savaş rüzgarları almış götürüyor dünyanın
dört bir yanını. Düşmanlıklar savuruyor her yanı. Ancak insanoğlunun tümü için geçerli değil
bu vaziyet. Dünya nüfusunun
arasında vicdan sahibi kitle de yok değil. Ancak her devlet kendi çıkarlarını korumakta tabi ki haklı ve kararlı. İki eş
zamanlı savaş: iyi ile kötü arasında, ve de devletler arasında. Biraz komplike
ve anlamak için zor bir durum.
Dünya savaşı çanları çalıyor. Ortadoğu kaynar kazan. Orada daha büyük ve
daha geniş çaplı bir çatışma patlarsa, Dünya Savaşı başlamış demektir. İsrail kadim Davud
Krallığının sınırlarına yeniden erişmeyi başına koymuş. Ardında birçok büyük güçler
var. Ancak bu hedefine ulaşmaya kararlı görünmesi,
hayra alamet değil kanısındayım.
Konumuz Armageddon'a gelelim. Armageddon nedir? İnternette Wikipedia ve bazı diğer
daha güvenilir sayfalara bakın ve kelimenin anlamı ve kökeni konusunda ayrıntılı bilgi edineceksiniz. Konu çok geniş, önemli ve azami boyutlarda büyük olduğundan
dolayı bunun ayrıntılarına girmek niyetim yok. Ben başka bazı daha güncel açılardan irdelemeye çalışacağım. Kısacası, Armageddon, Hıristiyan ve
Yahudi teolojisinde, yani ilahiyatında, kıyametten önce yaşanacak büyük bir
savaşa işaret ediyor. Hollywood birkaç filim bile çekti bu konuda, Türkiye'nin film izleme sayfalarında kolay bulunur,
meraklılar izleyebilir. Ancak bu filmler sadece birer senaryo, gerçeklerle pek bağdaşmıyor.
Gelgelelim Türkiye'ye. Türkiye'nin azami derecede önemli bir jeopolitik ve geostratejik yeri var. Hemen
de bütün büyük dünya güçlerinin
çıkarları burda çatışıyor. Ayrıca en eski Hıristiyan kutsal dini
yerleri bu devletin sınırları içinde. Türkiye bütün bu
mirasa dürüstçe sahip çıkıyor, oysa yine de gözleri bu devletin bekasında. Peki diyeceksiniz, bunun
Armageddon'la ne ilgisi var? Hem de nasıl! Armageddon senaryosunun esas hedefi
Türkiye. Başta güneydoğu sınırlarında büyük bir
cephe açmak, ki bunu Türkiye Suriye ve Irak'taki etkinlikleriyle ve askeri
varlığıyla büyük ölçüde
engelledi ve engellemeye devam ediyor.
Armageddon meselesini Evanjelist manada ele almıyorum, kendi öznel görüşlerimi
paylaşmaya çalışıyorum. Armageddon'un "vadedilmiş"
topraklarda, yani Ortadoğu'da beklenmesi hiç tesadufi bir olgu değil. Çünkü insanlık tarihinde ilk yazı kültürü, tüm
peygamberler ve dinlerin ile inançların hemen de tümü bu
toprakta belirmiş. Hazreti Davut'un Zebur'unda, Babil ırmakları olan Fırat ile
Dicle'ye özel anlam yükleniyor. Mesopotamya'yı hatta ihtiyar Avrupa kıtası
ve onun uygarlığı bile kendi beşiği olarak kabul ediyor.
Bu bölgenin büyük kısmı
kadim zamanlarda Mesopotamya ismiyle anılıyormuş. Ki, o eski zamanlarda en eski
medeniyeti kuran, yaşatan ve yükseklere
çıkaran Sümerlerdir. (Bir atıf: Atatürk ile Muazzez İlmiye Çığ'ın, Sümer tabletleri hakkındaki fikirleri ayan beyandır, ki
bu tabletler insanoğlunun mümkün mertebe en eski tarihine ışık tutuyor).
Şimdi Türkiye'ye bağlayalım. Bu kutsal kadim Mesopotamya'nın
pek büyük bölümü Güneydoğu
Türkiye'de. Kutsal Babil ırmakları Fırat ve Dicle keza.
İşte Kürtleri tam o bölgelerde silahlandırıp kışkırtıyorlar. Mesela Turgut Özal zamanında "Güneydoğu Anadolu Projesi" - GAP bir plandı, ancak
malum nedenlerden dolayı çok
aksadı ve Güneydoğu sorunu devam edip bugünlere ulaştı. Buna bağlı olarak kanımca gözü
topraklarımızda olanların önünde üç seçenek var: 1. En yeni silahlarla donatılmış büyük bir
ordu kitlesinin sınırlarımızda cephe açması; 2. Bir iç sivil anarşik savaş tertiplemek ve körüklemek;
ve, 3. Askeri darbe ortamı hazırlayarak bir cuntanın gerçekleşmesi ve böylece Türkiye'yi dünyadan izole ederek embargo ile karantina ve kısıtlamalar
uygulamak.
Armageddon artık başladı bile, ancak beklenen tüm şiddetiyle değil. Şimdilik Türkiye Irak ile Suriye sınırlarını sağlama aldı.
Yahudiler ise Güneydoğuda,
yani Mesopotamya'da toprak satın alıyor. Armageddon'un esas hedefi Türkiye olabilir endişesi mevcut. Şimdilik bu hedef için terorist Kürtler ve IŞİD kullanılıyor. Türkiye'nin Fırat ile Dicle nehirlerinde su barajları,
yani hidrosantraller yapmasından endişe ediyorlar. Bu iki nehir ise Hıristiyanlık
ve Yahudilik için kutsal Babil ırmakları olarak kabul ediliyor. Birçok jeostratejik dünya uzmanlarına göre yakında "su savaşları" başlayacak. Dünyada su ihtiyacının karşılanamamasının sebebi küresel iklim değişiklikleri olsa gerek. Su miktarının
gezegenimizde hızlı bir şekilde azalmasının sebebi acaba Dünya'nın Güneşe yaklaşması mı? Tabi ki bu sadece bir ihtimal.
Anavatanımızda gözü olanlar, Türkler yok edildikten sonra, veya esaret altına alındıktan
sonra, "büyük bir dünya partisi, yani eğlencesi"ni yaşayacağını
hayal etmekte.
Armageddon derken, en yeni olayları izliyoruz, ancak herşey hedef şaşırtmaca ve
uyutmak olabilir. Resmen büyük düşman İran,
lakin asıl hedef Türkiye'nin
olması ihtimal dahilinde. Rus Çarı
Deli Petro'nun eşi Büyük Ekaterina'nın gizli vasiyetine göre Türkler
Anadolu'dan sürülüp Orta Asya çöllerine gönderilmeli. Gazze olaylarından sonra Yahudilerin geçenlerde "Türkler keyfimizi bozuyor" demeleri aynı
istikamette. Ancak şu bir gerçek ki,
yeni Türk tarihinin en uç milliyetçilerinden olan Alparslan Türkeş bile anti- semitist değildi, ama Yahudilerin
Ermenileri desteklemelerini haklı olarak şiddetle kınıyordu. Osmanlı Sultanı İkinci
Beyazit, İspanya enkizisyonunun sürdüğü büyük sayıda Yahudiyi, diğer Avrupa ülkeleri limanlarından onları kovar iken, Selanikte
kabul etti.
Gazze'ye gelince, orada bizim açımızdan
bir önemli ikilem var. O da şu: İsrail devleti Gazze'de
Filistin halkını, sivilleri kitlesel bir şekilde katletti ve devam ediyor.
Ancak Filistin'i, kendi Araplar Türkleri sırtından hançerleyerek İngilizlere teslim etti.
Acaba Armageddon, bizi anlayamayan, tanımayan ve iyi bilmeyenlerin (ki insan
tanımadığı şeyden korkar), vadedilmiş topraklardan Türkleri mümkün
mertebe uzaklaştırmak savaşı mı olacak?!