Tuesday, December 31, 2024

KEVSER SAKİSİ AŞKINA

 ne kadar çok isterdim beni okşasın ellerin

bilir misin

ben seni zaten

hep okşuyorum

senden medet umanlar o kadar çoğaldı ki

onun için

derince düşüncelerini

sal yezid'in kastına

tekrar ve tekrar ve tekrar

her hamlende

keskin hikmet

yeni yezidler türedi

çoğaldı saldırdı

yerküre oluverdi

cehalet mabedi

ezelden ebede

bilenmiş keskin fikir

düldül'ün sağ tarafında sallanan


Rifat Emin, Üsküp, 12 ekim 2022


Saturday, December 21, 2024

YEDİNCİ GÜN

yedinci dağı bekliyorum

gelecek o gelecek bir bilsen

yayıp kıvılcım oraya şuraya

buraya

öteye

öteden içime

içimden sana kardeşim güzel

söyeleye bir türkü hazan

hazandan sevince giden kervanları

güdeceğiz birlikte

umuttan öte umutlar

varolsun bu günde

sekizinci günde varolsun

cuma ertesinden kalan

eski pazar

Thursday, December 19, 2024

İSİM

dedem Rifat
Makedonya'da yılanlarla konuştu
sonra İstanbul'da
Boğaziçi'nin sularında
kayık devrilirse
batmamak için
su üstünde nasıl kalabileceklerini
aciz kullara öğretti

kem bakışların önünde
duvar gibi durdu

bir adı yaşatmak
hayatın anlamı oluverince
oluveriyor apayrı bir muamma

uzandığın ve içinde daldığın evrene
tüm varlığımla kavuştum


Sunday, December 15, 2024

YAĞMURLU PAZAR SABAHI

benliğimde eritiyorum
iyiliğini nefesin

kötülük de katıldı
sordum ona
neden aşkımdan
ihtiyaç duyuyorsun

kuyudan çıkar iken
duydum ses
eski dostum ses
gördüm seni ses

ses imdat dedi ilk önce
ama hemen vaz geçti binpişman
sevdim onu

acayip sevdim

ses görmek
resim resim



Rifat Emin

15 aralık 2024, Üsküp

Monday, December 9, 2024

NAAT-I ŞERİF

sensin sana açılan ellerin devası

bensin yokluğumda var eden gülü


mevlâm sana sen mevlaya yakın

hak kadrini ancak o bildi ezelde


simana kurban biçare gönüller

gül ruhumda solmayan ebedi


gözyaşlarınla sulandı bahçedeki rengarenk güller

tebessümünü hissettim içime içimden o bakanın


seninle yola çıkan kervanlar geri döndü

bülbüller şakıdı hoşgeldin ya resul yankılandı


acizliğim bıraktı beni oluruna gidişatın

O ki ismiyle herşeyi eder tastamam


sana yaklaşan beşerler sevdi veya kinledi

hepsine kucak açtın öğrettin cihana hakiki serveti


bunca yük altında duydun sesini cebrailin

sesin oldu kalemin bıraktığı iz


ya sen olmasaydın ne olurdu bu alemin hali

ya fahr-i kainat gel salık ver gülleri ellere


Rifat Emin

üsküp, 2024

Tuesday, November 12, 2024

KELİME ANLAMI BARIŞ

KELİME ANLAMI BARIŞ

Geçtiğimiz asır tüm dünya kamuoyundaki “İslam koktendinciliği” (“fundamentalizim”) furyasından sonra dünya kamuoyunda, türlü türlü algı operasyonları tertipleyerek İslam’a yeni bır imaj yapıştırmaya, yeni bir kaftan giydirmeye calışıldı bir süre geçtiğimiz dönemlerde. İslam dinini “saldırgan”, “terorist”, “vahşet dini” olarak insanlığa gösterme çabasının nedeni, dünyada son dönemlerde hızlıca ve bariz bir şekilde boy gösteren “islamofobi” olsa gerek. İslamofobi’nin yayılması ise, dinimizin herşeyden önce kosmopolit ve son derece hoşgörülü olmasından kaynaklanmakta. Biraz garip ve apsürd, ama gerçek, diye düşünüyorum.


Balkanları “Barut fıçısı”na dönüştürenlerin ekmeğine yağ süren, İslamofobik imajın “gerekçeleri”nin nedenleri çoktur, ancak bu ayrı bir tahlil-analiz konusudur. Bu istikamette sadece vurgulamak istediğim şey, İslamofobi’nin yayılması ve yükselişi, olası bir 3. Balkan Savaşı’nın patlak vermesiyle doğru orantılı olablacaği ihtimalidir. Buysa kolayca 3. Dünya Savaşını tetikleyebilir ve de körükleyebilir. Allah korusun.


İslamofobi’yi körükleyenlerin tezlerine kaşı argümanlar o kadar çok ki… Ben sadece bununla alakalı bir noktayı belirtmekle kalmak istiyorum: Kelime anlamı itibariyle ‘İslam’ kelimesinin Kur’an Arapçası’ndaki manası ‘Barış’ demektir. İslam dini barış dinidir ve öyle olması elzemdir. Onca barış ayeti varken, bizler Kur’an’ı okumuyor, ve bu en yeni kutsal kitap’tan uzaklaşıyoruz. Neyse ki bizden olmayanlar arasında dahi Kur’an’I okuyanların sayısı hiç de küçümsenmeyecek kadardır. Oysa Kur’an’I okumak, en az namaz kadar kıymetli bir ibadettir. Daha geniş kapsam ve çerçevede ise okuma eylemi, tabi ki sadece Kur’an’ı okumak manasına gelmez. (Mesela bir misal: bugünün önde gelen süper güçlerinden ABD’deki şehirlerin hemen de her mahallesinde kütüphaneler mevcut).


Gelgelelim, konuyu, bizi alakadar eden milli Türk varlığına bağlayalım. Anavatanımız Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ü “Mason” ve “din düşmanı” göstermeye çalıştılar. Oysa Gazi Mustafa Kemal Paşa, daha en başından, her TBMM toplantısının açılışı öncesinde Ankara’da, Hacı Bayram-ı Veli Camii İmamı ve ilk Diyanet Bakanı Rifat Börekçizade ile görüşmeler gerşekleştiriyormuş.


Peki neden o zaman Atatürk bu imajla gösterilmeye ve tanıtılmaya çalışıldı? Atatürk sadece muhafazakar dincilere karşıydı, hakiki dindarlara karşı hayatında bir adım bile attığını gösterecek delil bulunmamakta. Soruya cevaben, bir şey çok iyi bilinmeli: Osmanlının 600 yıl boyunca yapmadığını Atatürk yaptı, o da, Kur’an-ı Kerim’in tarihte ilk kez Turkçe mealini (tercümesini, çevirisini) Elmalılı M. Hamdi Yazır’a yaptırdı.

Friday, September 6, 2024

GENÇLİĞİN ATATÜRK’E CEVABI

GENÇLİĞİN ATATÜRK’E CEVABI

Kurtuluş yolunun devamı…


EY BÜYÜK ATA!

Varlığımızın en mukaddes temeli olan,Türk istiklalinin ve Türk Cumhuriyetinin ebedi bekçileriyiz. Bu karar,sarsılmaz irademizin değişmez ifadesidir. İstikbalde, hiçbir kuvvet yolumuzdan döndüremeyecektir. Bizler, bütün hızımızı senden, milli tarihimizden ve ruhumuzdaki sönmez insan ateşinden alıyoruz.Senin kurduğun temeller üzerinde attığımız her adım sağlam, yaptığımız her hamle şuurludur. En kıymetli emanetin olan Türk istiklal ve Cumhurieti,mevcudiyetimizin esası olarak,eğilmez başların,bükülmez kolların,yenilmez Türk evlatlarının elinde ilelebet yaşayacak ve nesilden nesile devredilecek. Bu mukaddes emanete yönelen dahili ve harici bütün tecavüzler,iman dolu göğsümüze çarparak parcalanaraktır. İstiklal ve Cumhuriyetimize kastedecek düşmanlar en modern silahlarla mücehhez olarak,en kuvvetli ordularla üzerimize saldırsalar dahi,milli şuurumuzu ve yenilmez Türk gücünün zerresini bile sarsamayacaklardır. Çünkü; İstiklal ve Cumhuriyetimize kastedenler,karşılarındabeş bin yıllık şerefli Türk tarihinin yılmaz evlatlarını,cumhuriyeti ve inkılaplarının feyizli ve imanlı gençlerini bulacaklardır.

EY TÜRK'ÜN BÜYÜK ATASI !

İstikbal ve Cumhuriyeti korumak mecburiyeti hasıl olursa içinde bulunacağımız ahval ve şerait ne olursa olsun,kudret ve cesaretimizi damarlarımızdaki asil kandan alarak, bütün engelleri aşıp,her güçlüğü yenmek azmindeyiz.

TÜRK GENÇLİĞİNİN ANDI

Türk gençliği olarak özğürlüğün, bağımsızlığın, egemenliğin, Cumhuriyetin ve devrimlerinin (inkılaplarının) yılmaz bekçileriyiz. Her zaman,her yerde ve her durumda Atatürk ilkelerinden ayrılmayacağımıza, çağdaş uygarlığa geçmek için bütün zorlukları yeneceğimize namus ve şeref sözü verip, kendimizi büyük Türk Milleti'ne adarız.

BUGÜN, DÜN, GÜNEŞ

Günler geçiyor. Bugün birşeyler oluyor. Dün birşeyler olmuş. Yarınlar da var. Bugün olanları yaşıyoruz. Dün olanları biliyoruz.

Gün biliyor. Gece de biliyor. Geceler geçiyor geçiyor geçiyor, ama Güneşten önce geçiyor. Güneşin sonrası yok, ışığın sonrası yok. Bu gece uyuyoruz, uyumuyoruz ya da yarı uyanık yarı uykuda derin derin yüksek yüksek tefekkür enginliğinde kendimizi farklı boyutlara bırakıyoruz. Yani hayal meyal.

Bilen geceler de bütünlüğün içinde. Amma velakin bilen geceler Güneşin öncesinde.

***

Günlerin geceleri ve gecelerin günleri. Günün içindeki geceli nokta ve gecenin içindeki gün nokta. Bu uyum kimine göre çember, kimine göre dikdörtgen.

Wednesday, September 4, 2024

LABİRENT

Bilgisayarım bazen

Bana nazik davranıyor


Labirent inşa ettiler

Ve onda kaldılar


Prangalanmış ben

Artık zincirleri

Kırmak istemiyorum

Onun yerine

Prangalandığım dağın

Tümünü kaldırıyorum

Sırtıma yüklüyorum

Ve muhabbetler yoluyla

Uydurulmuş

Ama gerçek

Şahıslarla

Ben ve dağ

Dünyayı gezip tozuyoruz


Rifat Emin

Çarşamba, 4 Eylül, 2024

Üsküp

BELGRAD’IN ADININ KÖKENİ VE KISA TARİHÇESİ

Eski çağlarda Belgrad şehrini kuran Keltlerdir. Bu şehrin Kelt (Celtic) adı Singidunum’muş. Osmanlılar Belgrad’ı fethettiklerinde, bu şehir Macar şehriymiş. Belgrad’ın Osmanlı zamanındaki adı Cihadül Ekber imiş. Bugünkü adına gelince, onun da manası var. Sırpça, Beograd’ın anlamı  Beyazşehir’dir. Yani, Beo=Beyaz ve Grad=Şehir olarak tercüme edilir. Peki, neden Beyaz Şehir? Çünkü, Osmanlı döneminde Belgrad’taki yüzlerce camiinin dış duvarları, kubbeleri ve minareleri beyaz rengiyle boyalı imiş.

Monday, September 2, 2024

FLORA

En erken çocukluğumda

Flora iz braktı

Bilinçaltımın ta dibinde

Hatırda kalsın diye


Bu ilk aşk mıydı

Göklercesine pak ve bozulmamış

Bilemiyorum


Gonca gülün simasına bayılmak

Kaderin ötelerinde

Hep ve hep

Yeniden doğar


Üçüncü milenyumun şafağında ise

Şehrazat ve meslekdaşları

Bana yaklaşmaya başlayınca

Flora unutulmuş kaldı

Bir süreliğine terkedilmiş

Sonsuza dek görünmez ama yakın

Beklenmedik ve öngörülemeyen

Sebeplerden dolayı

Bu gibi şiirlerle

Heyecana teslim olan

Oğlanın defterinden

Sildittirilmiş


Geleceğe doğru yürüdüğümüz yolu

Bilinçaltımın geçmişi sulamakta

İçlerine daldığım ışıklar

Yeniden parlamakta


En erken çocukluğumda

Flora iz braktı

Bilinçaltımın ta dibinde

Hatırda kalsın diye

Ve kaldı.

Tuesday, August 27, 2024

DÜNYANIN BAŞKENTİ

Çalışma masamda oturur iken
Sen arkamdasın
Konstantiniyye olarak
Şimdi ise seni önüme alıyorum
Ve burada sensin kendinsin
Öylesine güzel
Güzel olduğun kadar

Gencecik Türkmen gelinleri gibi kibar mı kibar
Senin minarelerin göklere dalıveriyor
Ve de bize sunduğun
Aşkın
Sonsuzluğuna
Yansıyor

Teşekkür ederim şehrim
Teşekkür
Seni kapanların yağmalayanların değil
Ancak seni okşayanların adına

Ardımda Konstantiniyye'sin
Önümde ise gelinsin
Sonuna kadar nağmece elegant
Hatta sonrasında dahi

Rifat Emin

(Makedonca yazdığım "Belâ" adlı şiir destemde yer alan şiirimin tarafımdan Türkçeleştirilmiş şekli)

Sunday, August 18, 2024

NE OLACAK ANAVATANIMIZIN HALİ?!

Makedonya'lı bir Türk olarak, benim gibi, çoğu buralı Türkler, uydu antenleriyle Türkiye yelevizyonlarını izliyor. Öyle ki, dışardan bile olsa, anavatanımızdaki hadiselerden bihaber değiliz. Babam, bura Türk toplumu için "küçük bir Türkiye" diyordu. Gözümüz orda.


Gelgelelim konumuza. Ne olacak Anavatanımız Türkiye'nin hali meselesine. Kötü gelişmelere tanık oluyoruz, ancak iyi ve müspet gelişmeler de yok değil, hatta daha çok bile diyebilirim.

Son zamanlarda herkesin kafasını kurcalayan bir konu dolanıyor. 3. Dünya Savaşı kapıda bekliyor desek hiç abartmış olmayız. Kimisi buna "savaş çığırtkanlığı" diyebilir. Cevabım kısa ve net: sadece olup bitenlere realist bakıyorum ve gerçekçiyim.

Kanımca, şu anda, Türkiye'nin 3 büyük sorunu var. Birincisi, milyonlarca mültecinin ülkenin demografik yapısını darmadağın etme ihtimali. İkincisi, karmakarışık bir ortam ve atmosfer oluşturup hainler tarafından tertipleyerek, sivil iç savaşa yol açmak. Ve üçüncüsü, iç siyasette yaşanan kaos ve belirsizlik, hatta, had safhada bir "siyasi ticaret" keşmekeşi.

Alternatif, çözüm, çıkış yolu ve perspektif her zaman bulunur. "Ümitsiz durum yoktur, ümitsiz insan vardır. Ben ise ümidimi hiç yitirmedim" (Gazi Mustafa Kemal Atatürk"). Apolitik dünya bakışıma rağmen, yine de meraklılara politik sahnede yer alanlar arasında, şahsi tercihim ve favorilerim bu üç kişiden yana: Mansur Yavaş, Ümit Özdağ ve Muharrem İnce.

Diğer, hiç küçümsenmeyece bazı başka sorunlar da mevcut: ekonomik kriz, enflasyon ve faiz meselesi, ki, halkımızın psikolojik bunalım geçirmesini tetikliyor.

İktidar ile muhalefet arasindaki (hatta iktidarın ve muhalefetin kendi içindeki) ilişkiler sabit ve belirgin olamıyor hiçbir şekilde. Herşey çok hızlı değişiyor, iç siyaset karmakarışık, berbat ve oturakli degil, nacizane fikrime gore. Son zamanlarda AKP ile CHP arasında birşeyler "oluyor" gibime geliyor, sanki bir yakınlaşma oluyor varsayımını ileri sürüyorum. Öylesi gibime geliyor. Bazı "ortak noktalar"da buluşup, (belki gizli) uzlaşma ve barışma kokulari geliyor.

Yazıma edebiyatla son vereyim: "Her ümitten sonra, yeni ümit doğar" (babm İlhami Emin); "Uzaklarda bir yerlerde güneşler doğuyor" ("Dönence", Barış Manço).

Monday, August 5, 2024

ARMAGEDDON

Çatışma, nefret, kindarlık, diğerini çekememezlik, savaş rüzgarları almış götürüyor dünyanın dört bir yanını. Düşmanlıklar savuruyor her yanı. Ancak insanoğlunun tümü için geçerli değil bu vaziyet. Dünya nüfusunun arasında vicdan sahibi kitle de yok değil. Ancak her devlet kendi çıkarlarını korumakta tabi ki haklı ve kararlı. İki eş zamanlı savaş: iyi ile kötü arasında, ve de devletler arasında. Biraz komplike ve anlamak için zor bir durum.

nya savaşı çanları çalıyor. Ortadoğu kaynar kazan. Orada daha büyük ve daha geniş çaplı bir çatışma patlarsa, Dünya Savaşı başlamış demektir. İsrail kadim Davud Krallığının sınırlarına yeniden erişmeyi başına koymuş. Ardında birçok büyük güçler var. Ancak bu hedefine ulaşmaya kararlı görünmesi, hayra alamet değil kanısındayım.

Konumuz Armageddon'a gelelim. Armageddon nedir? İnternette Wikipedia ve bazı diğer daha g
üvenilir sayfalara bakın ve kelimenin anlamı ve kökeni konusunda ayrıntılı bilgi edineceksiniz. Konu çok geniş, önemli ve azami boyutlarda büyük olduğundan dolayı bunun ayrıntılarına girmek niyetim yok. Ben başka bazı daha güncel açılardan irdelemeye çalışacağım. Kısacası, Armageddon, Hıristiyan ve Yahudi teolojisinde, yani ilahiyatında, kıyametten önce yaşanacak büyük bir savaşa işaret ediyor. Hollywood birkaç filim bile çekti bu konuda, Türkiye'nin film izleme sayfalarında kolay bulunur, meraklılar izleyebilir. Ancak bu filmler sadece birer senaryo, gerçeklerle pek bağdaşmıyor.

Gelgelelim T
ürkiye'ye. Türkiye'nin azami derecede önemli bir jeopolitik ve geostratejik yeri var. Hemen de bütün büyük dünya güçlerinin çıkarları burda çatışıyor. Ayrıca en eski Hıristiyan kutsal dini yerleri bu devletin sınırları içinde. Türkiye bütün bu mirasa dürüstçe sahip çıkıyor, oysa yine de gözleri bu devletin bekasında. Peki diyeceksiniz, bunun Armageddon'la ne ilgisi var? Hem de nasıl! Armageddon senaryosunun esas hedefi Türkiye. Başta güneydoğu sınırlarında büyük bir cephe açmak, ki bunu Türkiye Suriye ve Irak'taki etkinlikleriyle ve askeri varlığıyla büyük ölçüde engelledi ve engellemeye devam ediyor.

Armageddon meselesini Evanjelist manada ele almıyorum, kendi
öznel görüşlerimi paylaşmaya çalışıyorum. Armageddon'un "vadedilmiş" topraklarda, yani Ortadoğu'da beklenmesi hiç tesadufi bir olgu değil. Çünkü insanlık tarihinde ilk yazı kültürü, tüm peygamberler ve dinlerin ile inançların hemen de tümü bu toprakta belirmiş. Hazreti Davut'un Zebur'unda, Babil ırmakları olan Fırat ile Dicle'ye özel anlam yükleniyor. Mesopotamya'yı hatta ihtiyar Avrupa kıtası ve onun uygarlığı bile kendi beşiği olarak kabul ediyor.

Bu b
ölgenin büyük kısmı kadim zamanlarda Mesopotamya ismiyle anılıyormuş. Ki, o eski zamanlarda en eski medeniyeti kuran, yaşatan ve yükseklere çıkaran Sümerlerdir. (Bir atıf: Atatürk ile Muazzez İlmiye Çığ'ın, Sümer tabletleri hakkındaki fikirleri ayan beyandır, ki bu tabletler insanoğlunun mümkün mertebe en eski tarihine ışık tutuyor).

Şimdi T
ürkiye'ye bağlayalım. Bu kutsal kadim Mesopotamya'nın pek büyük bölümü Güneydoğu Türkiye'de. Kutsal Babil ırmakları Fırat ve Dicle keza. İşte Kürtleri tam o bölgelerde silahlandırıp kışkırtıyorlar. Mesela Turgut Özal zamanında "Güneydoğu Anadolu Projesi" - GAP bir plandı, ancak malum nedenlerden dolayı çok aksadı ve Güneydoğu sorunu devam edip bugünlere ulaştı. Buna bağlı olarak kanımca gözü topraklarımızda olanların önünde üç seçenek var: 1. En yeni silahlarla donatılmış büyük bir ordu kitlesinin sınırlarımızda cephe açması; 2. Bir iç sivil anarşik savaş tertiplemek ve körüklemek; ve, 3. Askeri darbe ortamı hazırlayarak bir cuntanın gerçekleşmesi ve böylece Türkiye'yi dünyadan izole ederek embargo ile karantina ve kısıtlamalar uygulamak.

Armageddon artık başladı bile, ancak beklenen t
üm şiddetiyle değil. Şimdilik Türkiye Irak ile Suriye sınırlarını sağlama aldı. Yahudiler ise Güneydoğuda, yani Mesopotamya'da toprak satın alıyor. Armageddon'un esas hedefi Türkiye olabilir endişesi mevcut. Şimdilik bu hedef için terorist Kürtler ve IŞİD kullanılıyor. Türkiye'nin Fırat ile Dicle nehirlerinde su barajları, yani hidrosantraller yapmasından endişe ediyorlar. Bu iki nehir ise Hıristiyanlık ve Yahudilik için kutsal Babil ırmakları olarak kabul ediliyor. Birçok jeostratejik dünya uzmanlarına göre yakında "su savaşları" başlayacak. Dünyada su ihtiyacının karşılanamamasının sebebi küresel iklim değişiklikleri olsa gerek. Su miktarının gezegenimizde hızlı bir şekilde azalmasının sebebi acaba Dünya'nın Güneşe yaklaşması mı? Tabi ki bu sadece bir ihtimal.

Anavatanımızda g
özü olanlar, Türkler yok edildikten sonra, veya esaret altına alındıktan sonra, "büyük bir dünya partisi, yani eğlencesi"ni yaşayacağını hayal etmekte.

Armageddon derken, en yeni olayları izliyoruz, ancak herşey hedef şaşırtmaca ve uyutmak olabilir. Resmen b
üyük düşman İran, lakin asıl hedef Türkiye'nin olması ihtimal dahilinde. Rus Çarı Deli Petro'nun eşi Büyük Ekaterina'nın gizli vasiyetine göre Türkler Anadolu'dan sürülüp Orta Asya çöllerine gönderilmeli. Gazze olaylarından sonra Yahudilerin geçenlerde "Türkler keyfimizi bozuyor" demeleri aynı istikamette. Ancak şu bir gerçek ki, yeni Türk tarihinin en uç milliyetçilerinden olan Alparslan Türkeş bile anti- semitist değildi, ama Yahudilerin Ermenileri desteklemelerini haklı olarak şiddetle kınıyordu. Osmanlı Sultanı İkinci Beyazit, İspanya enkizisyonunun sürdüğü büyük sayıda Yahudiyi, diğer Avrupa ülkeleri limanlarından onları kovar iken, Selanikte kabul etti.

Gazze'ye gelince, orada bizim a
çımızdan bir önemli ikilem var. O da şu: İsrail devleti Gazze'de Filistin halkını, sivilleri kitlesel bir şekilde katletti ve devam ediyor. Ancak Filistin'i, kendi Araplar Türkleri sırtından hançerleyerek İngilizlere teslim etti.

Acaba Armageddon, bizi anlayamayan, tanımayan ve iyi bilmeyenlerin (ki insan tanımadığı şeyden korkar), vadedilmiş topraklardan T
ürkleri mümkün mertebe uzaklaştırmak savaşı mı olacak?!