En yüksekte
oturan iki tarihi müzik simalarımız. Biri daha eski ve daha ağır, diğeri biraz
daha yeni ve biraz daha hafif. İkincisi üstelik Rumeli kökenli. Gurur ve kıvanç
kaynağımız. Dede Efendi’nin besteleri türüküleşmiş zamanla, yani anonim
olmamasına rağmen yavaşça halka mal olmuş ve türkü şeklini almış. Bunun böyle
olması için tabii ki Dede Efendinin eşsiz duyusal dehasının büyük payı ve rolü
vardır. Dede Efendi’nin ince ruhlu kibar müzikşinas yaklaşımı sayesinde
bireysel sanatkarane hassasiyetlerin üretkenliği sonucunda birçok nadide eser
meydana çıkmış ve günışığı görmüş. Bu bestelerin kaderi muhakkak ki
unutulmamaya ve mümkün olduğu kadar genişçe ve olabildiğince yayılmaya yatkın
sanat eserleri olarak mekan ve zaman sınırlarını yok sayarak bugün de
gönüllerimizi okşamakta. Daha hızlıları da var, daha yavaşları da, yaygın
olanları ile daha az kişi tarafından benimsenenleri. Oysa Itri biraz farklı.
Tam bir klasik büyüklük. Meditasyona daldıran melodi kombinasyonlarını eşsiz
ustalıkla uzun süreli ses çerçevelerine monte ederek tasavvufi müzik duyumunun
özüne dalıp bunun sırrına ermiş biri olarak bu yüce özelliğini sanatına
aksettiriyor. Onun ses dizeleri derince bir hoşlukla nakşettiriyor ilhamlarını auditiv
alemin boyutlarına ve böylece mest olan ruhları ince ve uzun soyut hikayelerin
peşinden sürüklüyor. Yavaşça ve anlatım dolu bir ritmik anlayış boy gösterip
örtülü seziler ortaya çıkıyor onun bu özelliği sayesinde. Önümüze asil ve
tasavvufi derinliğe bürünen bir dinleti ziyafeti sermekte. Müziğin huşu içinde
dinlenebileceğini yeniden bu 21. asırda bize hatırlatmakta sanki.
No comments:
Post a Comment