Saturday, September 27, 2014

DOĞUSAL BATIVARİ...



Köprü iki yakayı birbirine bağlar, Bizler de doğuyu batıya bağlayarak köprü oluşturma gibi yüce bir tarihi misyonu üstelenerek bu üstün görev Tanrı tarafından bize verilmiş ve bağışlanmıştır. Ocak ayı da (yani iki başlı Yanus-Yanuari) aynı zamanda hem eski geçmiş hem de yeni gelen yıla doğru bakar ve ikisini birbirine bağlayarak zamanın devamlılığını sağlar. Ufuğumuzun geniş olması bize has ve kaçınılmaz bir özelliğimizdir. Bu, eskiyi yeniye bağlamaktır. Yani, eski ile yeni arasında, ve de doğu ile batı arasında sirkülasyonu sağlamak. Bizim genetiğimizde bir uyum içinde hem geçmişe ve hem geleceğe yöneliş var, doğuyu ve batıyı aynı zamanda benimsemek, duyumsamak ve algılamak. İki tarafa bakan iki başlı kartalın çok eski bir oğuz sembolü olduğunu artık bilim de kabulleniyor. Laurie Anderson ise şöyle demiş: “Doğu ki dünyanın ucu, Batı ki önceden gelenler”. Bu doğrultuda birkaç fikirleme tavsiyesi:
- Türkiye Batı’nın en doğusu, Doğu’nun en batısıdır.
- Ankara-Asya’da Avrupa, İstanbul ise Avrupa’da Asya’dır.
- Türkiye ne Doğu’dur, ne de Batı, Türkiye yeni bir güneştir.
- Sentezlemeyi-kaynaştırmayı özümseyen bir Alman edibinden “Doğu-Batı Divan”ı.
- Hem Doğu Allah’ındır, hem Batı.

Tuesday, September 23, 2014

BUHURİZADE MUSTAFA ITRİ EFENDİ İLE HAMAMİZADE İSMAİL DEDE EFENDİ



En yüksekte oturan iki tarihi müzik simalarımız. Biri daha eski ve daha ağır, diğeri biraz daha yeni ve biraz daha hafif. İkincisi üstelik Rumeli kökenli. Gurur ve kıvanç kaynağımız. Dede Efendi’nin besteleri türüküleşmiş zamanla, yani anonim olmamasına rağmen yavaşça halka mal olmuş ve türkü şeklini almış. Bunun böyle olması için tabii ki Dede Efendinin eşsiz duyusal dehasının büyük payı ve rolü vardır. Dede Efendi’nin ince ruhlu kibar müzikşinas yaklaşımı sayesinde bireysel sanatkarane hassasiyetlerin üretkenliği sonucunda birçok nadide eser meydana çıkmış ve günışığı görmüş. Bu bestelerin kaderi muhakkak ki unutulmamaya ve mümkün olduğu kadar genişçe ve olabildiğince yayılmaya yatkın sanat eserleri olarak mekan ve zaman sınırlarını yok sayarak bugün de gönüllerimizi okşamakta. Daha hızlıları da var, daha yavaşları da, yaygın olanları ile daha az kişi tarafından benimsenenleri. Oysa Itri biraz farklı. Tam bir klasik büyüklük. Meditasyona daldıran melodi kombinasyonlarını eşsiz ustalıkla uzun süreli ses çerçevelerine monte ederek tasavvufi müzik duyumunun özüne dalıp bunun sırrına ermiş biri olarak bu yüce özelliğini sanatına aksettiriyor. Onun ses dizeleri derince bir hoşlukla nakşettiriyor ilhamlarını auditiv alemin boyutlarına ve böylece mest olan ruhları ince ve uzun soyut hikayelerin peşinden sürüklüyor. Yavaşça ve anlatım dolu bir ritmik anlayış boy gösterip örtülü seziler ortaya çıkıyor onun bu özelliği sayesinde. Önümüze asil ve tasavvufi derinliğe bürünen bir dinleti ziyafeti sermekte. Müziğin huşu içinde dinlenebileceğini yeniden bu 21. asırda bize hatırlatmakta sanki.

Saturday, September 20, 2014

“YÜRÜYEN DUVAR” KESİTLERİNİN YENİCİ DAHASI



Yürüyen Duvar anlatısı bir fenomen olmaktan öte, fenomenüstü bir sufiist vakıa oluşuyla alacalaşan bir efsaneci çıkışın huşu içinde dalgınlığını sürdürürken hayallenen hareketli bir tasvirdir. İmkansızlığın yenilgisidir. Her şeyi mümkün kılarız biz diyen Bektaş Veli’yi sevenlere mesaj atmak gerekirse şunu yazarım:onun sonsuz ufkundan doğan fikirler yürüttü cansız duvarı horasandan viyana kapılarına kadar. Hacı’nın çizdiği hatlar doğrultusunda uzakları yakın eden harabati babalar makedonyaya gelip buradan açtı yolları hem doğuya hem de batıya ve tuttu mayası bazılarınca küçümsenen hülyalı isteklerin çılgın sevdalar yaratan soruların. Karagöz’ü ve Nasrettin’i bir araya getirecek bir filmin senaryosunu yazmaya başlasam mı gibilerinden bir soru. Acaba aralarında nasıl muhabbetlere sebep olurdu yürüyenduvarlılıkları bu iki kişinin; nasıl bir ayinsel dalgıncılık ve uyanışlı kitlesellik seslenirdi birbirinin gözüne bakarken ve uçar iken kanatsız.

“Yapılabileni yapmakla övünme sen bana! Hadi bakalım yapılamayanı yap, benim düşünce sistemim böyledir. Benim fikrim herşeye rağmen kesintisiz yürür ve hem de nasıl işaretlendirir noktalı algılamaları!”

Friday, September 12, 2014

YİNE BİRAZ ÖZGÜN EDEBİYAT

Bir aynaya bakışla serbest edilişin yolcu edası.
***      ***      ***
Siyahları ortaya sermek niyeti varsa bile kimilerin tümlüğe çıkış denemesinde, hissedilişlerin en uzakçısı bunu sever de yine başkalaşmak hikayesini hatırlar ve böylece gerçekdışılık anıları yer alır atlatılmış kötülük çıkışların arasında tam zamanı gelince renklere bürünmek rüyalarıyla birlikte.
***      ***      ***
Bunca hertaraflı bozukluk içinde nasıl olur da bazı temiz arayışlar o kadar uzun zaman dilimlerinden geçip herşeye dayanıp yine de saf nihayetine ulaşır buna şaşmıyor değilim.

Monday, September 8, 2014

EJDERHA TİNİNİN CANLANMASI

Ejderha yılının temel özelliği değişimin yaşanacağı yıllar olarak görülmesidir.
Özellikle Uygur Türklerinde ejderha sıkça görülür. Ejderhaların gök çarkını çevirdikleri varsayılır yani dünyanın döndüğüne hükmederler günümüzden kaç bin yıl önce. Hatta evren kelimesi de buradan gelmektedir. Yani evirmekten türemiştir evren kelimesi. Aynı zamanda Uygur mitinde yarı ejderha yarı insan şeklinde tinler vardır. Bazı milletlerin ve dinlerim mitolojilerinde ejdarhayı öldürmek motifi mevcut. Mesela hıristiyan ikonografisinde sıkça rastlanan bir sahne mevcut: "Zafer Kazanan Aya Georgi ejderhayı öldürüyor". Bazı çağdaş Makedon ressamları bile bugün hala eserlerinde bu konuyu yaşatıyorlar (Tabi ki sanatçı kendi geleneğine sahip çıkmalı).
"Yurtta barış, dünyada barış"!!!

Friday, September 5, 2014

İKİ MAKEDONYALI BÜYÜK



Gazi Mustafa Kemal Paşa-Atatürk (Selanik doğumlu) ile Yahya Kemal Beyatlı (Üsküp doğumlu). Bu iki ulu zat arasında dört dikkate değer ortak nokta bulunmakta: 1. Her ikisi de Kemal; 2. İkisi de Melami göğünden feyz alarak kişiliklerini kemale erdirmişler; 3. İkisi de Jön Türk Hareketinden, yani İttihad ve Terakki’nin faaliyetlerinden uzak durmuşlar; ve 4. İkisi de bereketli Makedonya toprağının kucağında doğup buralarda filizlenmiş Makedonyalı Türk dehalarıdır. Ne mutlu bize!